21 Ekim 2009 Çarşamba

Manyetik sonuçsuzluk

Aslında Yılmazları severim hem mecazıyla hem ismiyle ama bu sefer ki olmuyor, oldurmuyor ...
Memleket havasında Lost adası gibi bir manyetizma var çıkmak istiyoruz olmuyor bir türlü, bir sürü karakter giriyor çıkıyor, bölümler ilerliyor ne bir sonuç elde ediyoruz ne de sıyrılabiliyoruz bu lanetli tarihten...
İşte bu yazının konusu da aslında bu manyetik sonuçsuzluk, bunu yaratan karakterlerden biri olarak Yılmaz Özdil değil...

Memleketimizin 100 yıla yaklaşan tarihinde bir çok olaylar oldu, hükümetler geldi geçti alınan kararlar oldu ama işte konuya bu soruyla başlayalım peki aslında ne oldu? yani temel problemlerin çözümüne dair...Mesela ben ilk aklıma gelen bir iki tanesini sıralayayım eğitim, adalet, üretim, sağlık, Kıbrıs sorunu, Ermeni sorunu ve en nihayet Kürt sorunu...
Heralde Atatürk'ün memlekete ilk kapsamlı ziyaretinde görüp de çözümlenmesini emrettikleri de az çok bunlardı.
İlerleme diye yutturulan tüketim pompasından başka ne kazanmıştır bu ülke 100 yılda, hangi alanda nasıl bir uygarlık tohumu atmıştır...Sezarın hakkı Sezara, Atatürk'ün 10 yılda attığı uygarlık adımı ve memleket üzerine planladığı medeniyet projesinden bugüne bir tane daha devlet adamı da çıkıp yukardaki problemlerin birine çözüm, bırakın çözümü çözüm plani üretebilmiş mi ve kendi evlatlarını katletmekteki başarılarını bu problemlerin çözümünde tekrarlaya bilmişler mi?
İşte sonuçsuzluk bu...Bir gram ilerleyemek...İlerleme internetin memlekete gelmesi değil onu manita götürmek dışında kullanabilecek halk yetiştirebilmek ve kendisiyle ve halkıyla, komşusuyla barışık, yözdillerin sivrilttiği milli egosunu halkının yararına köreltebilecek fertler yetiştirebilmek...
O zaman tekrar sorulara dönelim, ortada bir Kürt sorunu var mı? Bu sorun dağda silahlı adamların olması değil mi? Peki bu adamlar nasıl iner? Savaş bitince değil mi? Peki bu savaş nasıl biter? Bir taraf kaybedince veya taraflar anlaşıp husumeti giderirse değil mi?
Şimdi çözüm isteyen bir insanın karşısında bu iki seçenek ve devrim seçeneğinden başka ne var? peki barış isteyen, barışdan yana olan birinin karşısında kaç seçenek var? cevap veriyorum tek bir seçenek...

Bir apartmanda yaşarken teybin sesi çok açıksa ve komşun bu durumdan rahatsızsa ya sesini kısarsın yada kapatırsın rahatsız olacak ne var canım ilahi çalıyor yada istiklal marşı çalıyor demezsin yada kalkıp bir birini öldürmeye çalışmazsın, o belki tepkisini sert vermiştir belki sen saygısızsındır ama önemli olan bu apartmanda beraber yaşadığındır ve yıkılırsa beraber öleceğindir.
İşte o bina yıkılıp, molozlarını denize doldurup üstüne villa yapacak olan çözümsüzlüğü isteyendir, İki komşuyu birbirine kırdırıp, yıkımı hızlandırmaya çalışan da villayı yapacak olan mütahittir, İşte Yılmaz Özdil, dizinin bu bölümünde mütahit rolünü oynayandır.

Varsayalım açılım oldu, çözüm oldu, dağdakiler indi, şehirdeki köyüne döndü, bu kimin işine yarar mesela Tüsiad'a yarar mı? Peki ordumuza ya da dağdakinin komutanına? Peki Güneydoğudaki ağalara? Bunların hiçbirine yaramaz. Tüsiad ucuz iş gücünü kaçırmak istemez, ordu körelmemek, dağdaki rütbe kaybetmemek, ağa ortak çıkmasın ister. Peki kime yarar...İstanbul'da sürünen tinerci, kapkaççı olana, askere gidip gençliğine doyamayana, mesleksizliğe işsizliğe talim etmek zorunda kalana...Ve bana, kardeşime, sevdiğime...

İşte anlatmaya çalıştığım budur, kimse bizim yararımıza bir şey yapmadı ve yapacak gibi de görünmüyor ama Yözdiller ve nicelerine inat, Yılmazlar var bizim tarafımızda olan ve alçak mütahitlerden o tokatın hesabını soracak olan...