28 Eylül 2011 Çarşamba
Kanarya'yı sevmek
1 Temmuz 2011 Cuma
sistemli diziliş

Benim nazarımda bir futbol takımının nasıl oynamaya çalıştığı sorusunun cevabı sistem, bu sistemi ortaya koyarken futbolcuların sahanın neresinde duracağı sorusunun cevabı ise diziliştir... Bol paslı bir oyun seçip, geriden oyunu düzenli kurup, alanı korumaya çalışman bir tercihtir, bu sistemi 4-4-2 ile de uygulayabilirsin, 4-3-3 ile de hatta bütün dizilişlerle yapabilirsin, ha bol pasla uzun yol kattetmeninin en efektif dizilişi 4-3-3 olabilir ama senin oyuncu grubun bunu kaldıracak düzeyde değilse ısrar çok gerekli değildir... Mesela Rijkaard geldiğinde önce total futbol lafları çıktı sonra 4-3-3... Kimse demedi ki bu adam nasıl bir sistemle oynayacak, paslı mı presli mi, önde mi? arkaya yaslanarak mı? çapraz toplarla mı? dinamik mi? kontrollü mü? sert mücadeleci mi? araya adam kaçırmacalı mı?...Varsa yoksa 4-3-3... O yüzden de hep futbolcu kaliteleri üzerinden konuşuldu..Mustafa Sarp-Barış Özbek-Ayhan Akman kötüymüş o yüzden Rijkaard napsınmış...
Mesela Fatih Terim'in bol baskılı ters ve uzun toplu, Hakan'ın kafasına şişirmeli oyununda Mustafa Sarp pekala olur çünkü çalışkan, sert vur-kır-parçala tarzı Türk bir oyunu var ama mesela Zico'nun bol paslı yeteneğe dayalı oyununda Mustafa Sarp'a topu kontrol et, güzel paslar at dersen o da sana önce hoca ol der veya Selçuk İnan'a topla çok oynama ama deli gibi çalış geleni gideni parçala dersen sürmenaj olabilir ama devamlı pas alanlarına kay boşluklara gir dersen mini Alex yaratabilirsin.
Bence sistem sorusunun cevabı; bir hocanın oyuncusundan yapmasını istediği şeylerin bütünü , o yüzden oyunculardan çok sistem önemli... Çünkü doğru cevabı alabilmek için doğru soru sormak gerekir.
23 Mayıs 2011 Pazartesi
2011 sampiyon

İstanbul'a geleli 16 yıl oluyor gördüğüm heralde altıncı şampiyonluk ama sanki hiç görmemiş kadar mutluyum. Peki niye?
9 Mart 2011 Çarşamba
Fener'i sevmemek

Bir kere bizim futbol havası pek bir homojen, toplum tek merkezli olmaya alışmış, ne doğru düzgün birey olmuş ne örgütlenebilmişken nasıl ki her yerelleşme hamlesinden bölücük paranoyasıyla korkulmuşsa mecburi futbol istikameti de o derece merkezi kalmış. Bu merkezilik öylesine güçlü ve çekici ki ülkenin İstanbul'la üşüyüp İstanbul'la terlemesi, onunla sallanıp onunla trafiğe takılmasına varan, dışlayan, unutan, kimseyi hesaba almayan bir merkezilik, yani sen adama çocukluktan itibaren yerelin değil de ülkenin önemli olduğunu pompalayıp bütün İstanbul'u allayıp pullayıp satarsan sonra kendi şehrinden taraftar bulamazsın. Bursa'yı, Trabzon'u bilmem de Anadolu'da kimse kendi şehrinin takımının taraftarı değil, şehrin takımı fenerle oynarken cimbomlular o gün memleketsporlu, cimbomla oynarken fenerliler doldurur şehir stadlarını...Hatta Bursa ve Trabzon için bile eski başkanlarının, hocalarının başka takımları tuttuğuna dair dedikodular hiç bitmez Levent Kızıl, Mehmet Ali Yılmaz Fenerli, Özkan Sümer cimbomludur derler...
Peki durum böyleyken kimdir bu fenerden nefret edenler mesela antepsporlu taraftarlar mı? ya da sivassporlular mı? yukarda aslında böyle bir kitle olmadığını anlatmaya çalıştım yani antepsporlu yok ki fenerden nefret etsin hadi son yıllarda anadolu kaplanları ayağına arttı bu taraftarlar diyelim peki böyle kamuoyunda fener nefreti diye bir kavramın doğmasına sebep olacak kadar varlar mı bu adamlar...
peki fener trabzonla berabere kalıp bursa şampiyon olunca istanbul da sokakta cimbom beşiktaş formalarıyla gezenler antepsporlular mı? siz sevmiyorsunuz nefret ediyorsunuz diye kamuoyu yaratıp herkesin de sevmemesi lazım diye bağırınca adı nefret mi oluyor bunun, valla benim umudum var, arkadaşlarım var...başkasının üzüntüsüne göbek atınca ne anlaşılacağını bilenler var...mesele nefret etmek değil nefret yaratmak.